17 Ocak 2009 Cumartesi

Dikkat, Sigara Reflünüzü Artırıyor!

Genel klinik bilgilerimiz, sigara içen bireylerde gastroözofageal reflünün arttığını yönündedir. Ancak bu bilgi bugüne değin yeterince açık ortaya konmamıştı.

Kadakia ve ekibinin sigara içen olgular üzerinde pH monitorizasyon (Özofagus-mide pH Ölçüm Çalışması) tekniğini kullanarak yürüttüğü çalışmada sigaranın gastroözofageal reflüyü belirgin derecede artırdığını ortaya koymuştur.

Araştırmacılar, normal yaşamlarında sigara içen bireylere 48 saat sigara içmemelerini tembihlemiş ve bu sürenin sonunda pH monitorizasyon çalışması yapmışlar. Daha sonra bireyleri, günde 20 adet Marlboro sigarası içmeleri önerilerek, 48 saat sonra kontrola çağırmışlar. Bu süre sonunda pH monitorizasyon çalışmasını her bireyde tekrarlamışlar.
Sigarasız ve sigaralı dönemde yapılan ölçümleri karşılaştırdıklarında, ph’ın 4’ün altında seyrettiği (pH<4) yakıcı tipte reflülerin oranının %7.4’ten %11.1’e yükseldiğini gözlemişler. İstatistiksel değerlendirme yaptıklarında, bu sıklaşmanın önemli bir klinik fark olduğunu ortaya koymuşlar (p<0.007).

Sigara içildiğinde artan reflülerin çoğunun gündüz saatlerinde ve dik pozisyonda iken gerçekleştiğini, klinik olarak da göğüste yanma yakınmalarının iki kat arttığını tespit etmişler.

Bu bulgu sigaranın reflüyü ve reflüye bağlı sorunları artırdığını ortaya koymaktadır. Bu duruma tersten bakacak olursak, sigara içmeyi bırakanlarda reflü ve sorunlarının belirgin ölçüde gerilediğini söylemek mümkündür.

Prof.Dr. Zafer MALAZGİRT
Kadakia SC, Kikendall JW, Maydonovitch C, Johnson LF: Effect of cigarette smoking on gastroesophageal reflux measured by 24-h ambulatory esophageal pH monitoring. Am J Gastroenterol 90:1785-1790, 1995.

6 Ocak 2009 Salı

Samsun’un Tacı Atatürk Onur Anıtı 77 Yaşında...













Samsun’u ve onun Türkiye Cumhuriyeti’ndeki önemini tanımlayan sözcük “Ondokuz Mayıs”tır. Bu sözcük nerede, ne zaman kullanılsa Mustafa Kemal Atatürk’ü, Kurtuluş Savaşı’nın Samsun’a çıkışla başladığını ve Samsun şehrini akla getirir.


Samsun’un sembolü ise Atatürk Onur Anıtı’dır. Anıt heykel, Samsun halkı tarafından Atatürk’e armağan olarak 15 Ocak 1932 yılında açılmıştır. O günden bugüne anıt, Samsun ve 19 Mayıs 1919 ile bütünleşmiş, Samsun’da yerleşik pek çok kurumun da simgesi olmuştur.

Atatürk’ü şahlanan bir at üzerinde tasvir eden bronz heykel, heybetli bir görünüme ve gururlu bir anlatıma sahiptir. Hem tasviri hem de sanatsal yönüyle ülkemizin ve Samsun’un en önemli yapıtlarından biridir.

Heykeldeki Atatürk, şahlanan at üzerinde dimdik oturmakta, azim dolu bakışlarla batıya doğru uzaklara bakmaktadır. Kılıcına uzanan sağ eli ve vücut dili kuvvet, cesaret ve gurur doludur. Atatürk’ün bu kararlı duruşu Türkiye Cumhuriyeti’nin gücünü, sonsuza değin varoluş inancını simgelemektedir. Şahlanan at, bu temayı güçlendirir. Kaidede işlenen temayla birlikte heykel, Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmasıyla başlayan Kurtuluş Savaşı öyküsünü de anlatmaktadır.

Atatürk Onur Heykeli, sanat yönünden de kanımca başarılı bir yapıttır. “Şaha kalkan at üzerindeki Atatürk” figürü heybetli olduğu kadar gerçeğe yakın bir kompozisyondur. Atın şaha kalkış anındaki enerji dolu duruşu ve ileriye atılma hırsı başarılıdır. Heykele farklı açılardan bakıldığında, şahlanmış at figürünü bambaşka biçimlerde ve olanca güzelliğiyle görmek mümkündür. Şaha kalkmış atın kuyruğu, dalga dalga yere doğru iner. Arka ayakların bastığı platforma kavuşur. Heykel böylece birbirine çok yakın üç dayanak üstünde yükselir. İki arka ayak ve kuyruk motifi üzerinde yükselen heykelin yansıttığı denge, bir yandan abartısız normal bir şaha kalkış anını aktarır. Öte yandan da hem fizik kurallarına uygun bir kompozisyon sergiler hem de sanatsal açıdan dolgun bir görüntü verir. Bu duruşun tasarım yönünden başarılı, ifade yönünden de güçlü olduğunu söylemek mümkündür. Bu eser, 19 Mayıs 1919’da başlayan ve 1923’te Cumhuriyet’in ilanıyla devam eden büyük atılımı, bize anlatmaktadır. Bu yönleriyle Samsun’umuzdaki Atatürk Onur Anıtı’nın, ülkemizdeki tüm Atatürk heykelleri arasında, özel bir yeri olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Heykeldeki Atatürk’ün yüz ve vücut hatları diri ve gerçekçidir. Vücut ölçüleri ve duruşu alımlı ve oldukça inandırıcı bir benzerlik içermektedir. Şapkası, üniforması, kılıcı ve çizmeleri ile asker Atatürk’ü iyi aktarmıştır. Heykel, uzaktan olduğu kadar yakından da etkilidir. Yapıtın her yanındaki sayısız ayrıntı, yakından inceleyeni şaşırtacak güzellik ve kesinliktedir. Şapkanın, yakanın, cebin, kılıç ve kınının, püskülün, üzenginin ve özellikle gem ve yular kayışlarının ayrıntıları titizlikle işlenerek ana figürü taçlandırması sağlanmıştır. Bu yönüyle tarihe ışık tutar niteliktedir.

Heykelin hacmi de, tasviri kadar görkemlidir. Dört metreyi aşkın, geniş tabanlı bir kaide üzerine oturan heykelin kendisi 4.75 metre yüksekliğindedir. Anıtın, toplam yüksekliği 8.85 metreyi bulmaktadır.
Kaidenin karşılıklı iki yan yüzünde birer rölyef yer alır. Birinci rölyefte Atatürk dik ve kararlı bir duruş ile tasvirin ortasında yer almaktadır. Etrafı, sevgi, saygı ve dayanışma içinde olduğu ve birlikte Cumhuriyeti kurduğu her yaş, cins ve sınıftan yurttaşımızla çevrelenmiştir. Bu rölyefte Atatürk’e duyulan sevgi ve şükran yanı sıra bir büyük dayanışma ve çabanın izlerini görmek mümkündür. Diğer rölyefte; kıyıya yanaşmış durumda tutulmaya çalışılan bir kayık ile kayıktan kıyıya uzatılan bir rampa üzerinden binbir zorlukla kıyıya cephane taşınması resmedilmiştir. Geri planda kıyıya çekilmeye çalışılan bir top arabası mevcuttur. Yerel giysileri içinde genç ve yaşlı toplam altı figür, tüm gayretleri ile top arabasını ve mermileri kıyıya çıkarmaktadır. Bu rölyeften; yurttaşlarımızın genç ihtiyar tüm varlıklarıyla Milli Mücadele’ye katkıda bulunduğunu, bir kurtuluş savaşına hazırlık yapıldığını ve bu amaçla, yakın tarihimizden çok iyi bildiğimiz, Karadeniz yoluyla cepheye mühimmat nakledildiğini anlıyoruz. Kıyıya çıkmak fikrinin de işlendiği bu rölyef, dolaylı olarak “Ondokuz Mayıs” ve “İlk Adım” kavramlarını da akla getirmektedir.

Heykelin karşılıklı diğer iki yüzünde ise kabartma ve büyük harf yazılar ile birer metin yer alır. Bunlardan birinde “VATANDA MİLLİ MÜCADELEYE BAŞLAMAK İÇİN GAZİ 19 MAYIS 1335=1919 TARİHİNDE SAMSUN'A ÇIKTI” yazılıdır. Diğer yüzdeki yazıda “BU HEYKEL SAMSUN VİLAYETİ HALKI TARAFINDAN 29. BİRİNCİ TEŞRİN 1931 TARİHİNDE DİKİLDİ." denmiştir. Heykelin bronz tabanının bir yüzünde yine büyük harflerle “H.KRIPPEL VIYANA 1928 1931” yer alır.

Atatürk Onur Heykeli, şehir merkezinde Samsun Belediye Parkı içinde yer almaktadır. Belediye Parkı çok çeşitli ve bakımlı ağaçların donattığı küçük ama görkemli bir parktır. Park, heykelle oldukça orantılıdır. Çok büyük olmadığından heykeli günlük yaşamdan koparmaz, onu ıssızlık içine itmez. Heykel günlük yaşamın içinde ve bir bakış mesafesindedir. Öte yandan da heykeli bakımlı ve çok hoş bir yeşil çemberle sararak, günlük hayatın öteberisinden, trafik ve karmaşasından saklar. Yanıbaşındaki eski Valilik binası ile bütünleşen bu park, Cumhuriyet Meydanı ile de temas içindedir.

Her ne kadar kaidesindeki yazıdan 1931’de dikildiği belirtilmekle birlikte heykelin resmi açılışı 15 Ocak 1932’de gerçekleşmiştir. Heykelin parçaları Samsun’a nasıl ulaştı? Heykelin yerine nasıl karar verildi? Park düzenlemesi ve inşaatı nasıl yürütüldü? Heykelin açılışında yerel yöneticilerden kimler vardı? Devleti temsilen hazır bulunan erkânda kimler yer almıştı? Heykeltıraşı açılışta var mıydı? Hangi konuşmalar yapıldı? Bu soruların cevabına henüz ulaşabilmiş değilim.

Atatürk Onur Anıtı, Türkiye Cumhuriyeti’nin 9. yılında açılışının yapılması ve genç cumhuriyetin ilk anıtlarından biri olması nedeniyle de ayrı bir öneme sahiptir. Taradığım kaynaklardan edindiğim bilgilere göre, Samsun’umuzdaki Atatürk Onur Anıtı, Türkiye Cumhuriyeti’nin yedinci anıtıdır. Heykeltıraşın eseri 1931’de tamamladığını ve resmi açılışının 15 Ocak 1932’de yapıldığını göz önüne alırsak 2009 yılında anıtımızın 77. Yaşını kutladığımızı söyleyebiliriz.

Atatürk Onur Anıtımızdan daha önce yapılan diğer altı heykel ise sırasıyla Sarayburnu Atatürk Heykeli (1925), Konya Atatürk Heykeli (1926), Ankara Atatürk Heykeli (1927), Ankara Zafer Meydanı’nda Mareşal Üniformalı Atatürk Heykeli (1927), Ankara Etnoğrafya Müzesi önündeki Atatürk Anıtı (1927), İstanbul Taksim Cumhuriyet Anıtı (1928)’dır. Samsun’daki Atatürk Onur Anıtı’ndan (1932) hemen sonra açılan diğer anıtlar ise İzmir Atatürk Anıtı (1932), Menemen Şehit Kubilay Anıtı (1932), Afyonkarahisar Zafer Anıtı (1935), Ankara Güven Anıtı (1935) ve Ankara Sümerbank içindeki Oturan Atatürk Heykeli (1938)’dir.

Türkiye Cumhuriyetinin 1923’te kurulmasından sonra ülkede ulusal bilincin pekiştirilmesi ve yeni bir devlet anlayışının yerleştirilmesi amacıyla büyük kentlerin meydanlarına anıtların dikilmesi gündeme gelir. Atatürk heykeli fikrini ilk ortaya atan Konya Belediye Reisi Kazım Bey’dir. Konya şehrine dikilecek Atatürk Heykeli için Kazım Bey, Atatürk’ten izin alır. Bu fikirle başlayan heyecan ile diğer bazı heykellerin de yapılması kararlaştırılır. O tarihlerde bu heykelleri yapacak Türk sanatçılar olmadığından ilk Cumhuriyet anıtları için Avrupa’da bazı sanatçılar ile ilişkiye geçilir. Anlaşma sağlanan ve adı geçen heykellerden biri hariç tümünü gerçekleştiren iki heykeltıraş Avusturyalı Heinrich Klippel ve İtalyan Pietro Canonica’dır. İlk üç sırada yer alan Sarayburnu, Konya ve Ankara Ulus Meydanındaki Atatürk heykellerini Heinrich Klippel gerçekleştirir. Sırasıyla 4., 5. ve 6. heykeller olan Ankara Zafer Meydanı’nda Mareşal Üniformalı Atatürk Heykeli (1927), Ankara Etnografya Müzesi önündeki Atatürk Anıtı (1927) ve İstanbul Taksim Cumhuriyet Anıtı’nı (1928) ise Pietro Canonica yapar. Samsun Atatürk Heykeli ile Afyonkarahisar Zafer Anıtı da Heinrich Klippel’in eserleridir. Ankara Güven Parkı’ndaki Güven Anıtı’nı ise Anton Hanak ve Josef Thorak yapmıştır. Menemen Şehit Kubilay Anıtı’nın heykeltıraşı Ratip Aşir Acudoğlu’dur.

1925 yılında Türk Hükümeti’nin davetlisi olarak Türkiye'ye gelen Avusturyalı heykeltraş Heinrich Krippel, Viyana Güzel Sanatlar Akademisi’nde Profesör Hemler atölyesinden yetişmiş bir sanatçıdır. Avrupa’da portre, büst ve mezar taşları üzerine çalışmalarıyla tanınan Krippel, Türkiye’de kaldığı 13 yıl boyunca, yukarıda sözünü ettiğimiz heykellerden altısını gerçekleştirmiştir. Samsun’daki Atatürk Onur Anıtı, sanatçının dördüncü heykelidir. İlk eseri olan Sarayburnu Atatürk Heykeli, Atatürk’ü ayakta tasvir ederken; Konya, Ankara Ulus ve Samsun’da bulunan heykellerindeki Atatürk’ü at üzerinde tasarlamıştır. Afyonkarahisar Zafer Anıtı ise soyut bir çalışmadır. İki erkek figürü kullanarak yarattığı eserde, emperyalizme karşı verilen kurtuluş savaşında Türk insanının gösterdiği azim ve başarıyı anlatmıştır. Sanatçı, bu beş heykeli bronzdan yapmış, kaidelerinde kesme taş kullanmıştır. Konya Atatürk Anıtı’nın kaidesi Krippel’e ait değildir. Krippel; daha önce Konya’lı kadınlar anısına yapılması planlanan bir heykel için Mimar Muzaffer’in Karatay Medresesi’ni örnek alarak ve Milli Mimarlık üslubunda hazırlamış bulunduğu kaideyi kullanmıştır. Bronz heykellerin tasarımlarını Türkiye’de, kalıplarını ise Viyana’daki atölyesinde tamamlayan Krippel; bronz döküm işlerini Viyana Birleşik Maden İşletmeleri’nde gerçekleştirmiştir. Heykeller, daha sonra parçalara ayrılmış; Türkiye’ye getirilerek yerlerine monte edilmiştir. Sanatçının Türkiye’deki son eseri Ankara Ulus’taki Sümerbank binası içindeki oturan Atatürk Heykeli’dir. Bu son eser taş yontudur, Atatürk’ü devlet adamı olarak sivil tasvir eder.

Heinrich Krippel, 1938’de Viyana’ya döner. Yeniden gelmek umudundadır. Ancak II. Dünya Savaşı’nın başlaması nedeniyle bir daha Türkiye’ye gelemez. 1945 yılında bir mide ameliyatı geçirir. Ameliyattan bir süre sonra vefat eder.

Samsun’umuzdaki Atatürk Onur Anıtı, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk anıtlarından olması ve Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet’in anılarını taşıması yönünden önemlidir ve gurur kaynağımızdır. Heykel sanatı açısından eser, bir akademik ve teknik sağlamlığa sahiptir. Estetik açıdan da iyidir. Bu özellikleri ile heykel, yüklendiği anlam ve anıları başarıyla taşımaktadır.

Dünyada da ender rastlanan şaha kalkmış at motifiyle, bizleri 19 Mayıs 1919’a, Kurtuluş Savaşı’mıza, Cumhuriyet’in ilk yıllarına götüren gurur kaynağımız bu anıt, işte bu nedenlerle Samsun’un simgesi ve tacıdır.

Prof.Dr. Zafer MALAZGİRT

Beni, daha küçük bir çocukken, elimden tutarak genç Cumhuriyet’in bu ilk eserlerine ve Anıtkabir’e götüren; rölyef ve yardımcı figürlerde saklanan-ve benim anlamakta zorlandığım-soyut kavramları bana teker teker açıklayan anneme ve babama şükranlarımla.


KAYNAKLAR
Nurullah Berk, Hüseyin Gezer: 50 Yılın Türk Resim ve Heykeli. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları: 123, Cumhuriyetin 50. Yılı Dizisi: 2, Ankara 1973
Hüseyin Gezer: Cumhuriyet Dönemi Türk Heykeli, Türkiye iş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1984
Gültekin Elibal: Atatürk ve Resim-Heykel. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları: 121, Atatürk Dizisi: 19, 2. Baskı, Ankara, 1973
Cahit Kalenderoğlu, http://www.inankara.org/menu/ankarayitaclandiranlar/
http://www.kultur.gov.tr/TR
http://tr.wikipedia.org/wiki/Heinrich_Krippel
http://www.pbase.com/osmantanidik/profile

10 Ekim 2008 Cuma

Her hemoroidin kötü olmadığını söyleyen Prof. Dr. Zafer Malazgirt’in sesini Halk Gazetesi tüm Karadeniz’e duyurdu.


26 Mart 2008 Çarşamba günü OMÜ Şehir Polikliniği’nde konuşan Prof. Dr. Zafer Malazgirt’in konuşmasını Halk Gazetesi muhabiri de izledi. Oldukça öz ve doğru bir şekilde mesajı yorumlayan gazeteci haberinde şunlara değindi:

ONDOKUZ Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Şehir Polikliniği’nde her hafta düzenlenen ‘Hasta eğitim seminerleri’ kapsamında ‘Hemoroid sorunu ve çözümleri’ konulu sunum gerçekleştirildi. Çok sayıda vatandaşın katıldığı seminere konuşmacı olarak yer alan OMÜ Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zafer Malazgirt, hemoroidlerin toplumun gizli bir derdi olduğunu belirterek “Hastalar genelde ‘belki geçer, kanıyor ama idare ediyorum, geçmezse düşünürüm’ şeklindeki düşüncelerle bu derdi sürekli erteleme eğilimindeler. Hemoroid denilen yapılar aslında anal bölgede yer alan anal yastıkçıklardır. Bu yapıların, tıpkı göz kapağımız, burnumuz ya da parmağımız gibi önemli görevleri vardır” dedi. Hemoroid oluşmaması için sağlıklı beslenmenin, bol su içmenin ve iyi bir tuvalet alışkanlığının önemini vurgulayan Malazgirt, “Ülkemizde sebze ve meyve tüketiminin bol olması, pazara gitme alışkanlığının bulunması Türk mutfağının hububat ve sebzeden zengin olması bizim için önemli bir şans” diye konuştu.